BİLİMSELLİĞİN SINIRI VE EVRİM
TEORİSİ;
Darwinizme göre canlılar bir
türden başka bir türe dönüşebilir, tüm canlılar aynı ortak atadan gelmektedir.
Bunun aksine ürlerin tamamen sabit olup hiç değişmedikleri fikri özellikle
Linnaeus ve takipçileri tarafından savunulmuştur. Yeni bir cinsin oluşumuna
dair bir gözlemin olmadığını söyleyenlere karşın darwinizm şöyle karşılık verir
; evrimin uzun bir süreçte gerçekleştiği için gözlenemeyeceğini söyler. Yani bu
teori gözlemsel destekten yoksundur. Gözlemlenememesi kesinlikle yanlış olduğu
anlamına gelmez. Örneğin; “Andromeda galaksisinde zürafalar yaşamaktadır” diye
bir önerme kurarsak bu önermeyi de kimse yanlışlayamaz, oysa bu önermenin
‘gözlemlenebilme’ kriteriyle desteklenmesi için yanlışlanamaz olması yetmez, bu
önermeyi destekleyecek gözlemlere ihtiyacımız vardır. Ancak gözlemleyemediğimiz
için kesinlikle yanlış bilgidir diyemeyiz. Bir çıkmaz sokaktan başlayan evrim
teorisi aynı yaratıcının paradoksuna benzer. Ancak yapılan deneylere göre
kalıtım, adaptasyon ve doğal seçilim Dünyada gerçekleşmektedir. Darwin,
teorisini doğrulayacak olguları gözlemleyip tümevarıma ulaşamadığı için, bunun
yerine tür içindeki değişimlerle, türden türe değişimler arasında analoji
(benzerlik) kurmuştur. Örneğin hayvan yetiştiricilerini gözlerken,
yetiştiricilerin damızlıkları seçme suretiyle çiftleşmeleri sağlamalarıyla,
türün daha verimli hayvanlarının elde edilebileceğini tespit etti. Bu
evrimi tamamen gözlemlemek olmasa da sonuç yine olgularımıza kalmaktadır. Dağlar,denizler,güneş,
yıldızlar, canlılar ve nihayaet insanın 6 günde yaratılması ya da "ol
deyince olması" bilimsel verilerin ışığında gerçek olamaz. evrim
teorisinin yaradılışa yönelik bu itirazı, hem geçmişte hem de günümüzde
kimileri tarafından dinlere yapılan bir saldırıı gibi algılanmş ve
algılanmaktadır. oysa, evrim teorisinin gerçek olduğuna yeni deliller bulan
bilim adamları bu çabalarını "dur şu dincilerin hakkından geleyim"
niyeti ile sürdürmüyorlar. ayrıca bilimsel araştırmalar ile dini inançlar iki
ayrı adres, iki ayrı yöntemdir. dinler değişmezlik, duraganlık üzerinde
yapılanır. bilimler ise değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu savını
kabul eder ve değişimi açıklamaya çalışır. kabul etmek gerekir ki, eğer
bilimler 7. yüzyıl arab dünyasının gerçeklerini mutlak gerçek kabul etseler ve
"orada herşey yazıyor araştırmaya ne gerek var" deselerdi, bugün
insnoğlunun yakaladığı teknolojiye asla ulaşamazdık. özellikle arap dünyasının
batıya göre bilim ve teknoloji dalında geri kalmasında "araştırmaya ne
gerek var?" anlayışının payı olduğu ortadadır. buradan hareketle, bilime
katkıda bulunmak dini inançlarla çelişmez çünkü inançların kendilerini
kanıtlamak gibi bir ihtiyaçları yoktur. O halde bilimsel
gerçeklerin sonuçlarına ve evrime saldırmak, engizisyoncu kiliselerin
galileo'ya, dünyanın güneş etrafında döndüğünü kanıtlaması nedeniyle
saldırmasından farklı değildir. ayrıca "ben maymundan gelemem
kardeşim" şeklinde konuyu gurur meselesine indirgemenin de bir anlamı
yoktur. birincisi, evrim teorisi maymundan geldiğimizi söylemez. tür olarak
maymuna akraba olan bir canlının evrimleşmesinden geldiğimizi söyler. ikincisi,
maymundan gelsek yine iyi. biraz geriye gidersek(300 milyon yıl gibi) karafatma
gibi böceklerden, solucanlardan, en geride ise tek hücreli bir canlıdan
geliyoruz. umarım maymun olayını gurur meselesi yapanlar için bu yazdıklarım
bir teselli etkisi yaratmıştır. Konunun kıssasına gelecek olursak; bilimin
sınırı yoktur, sürekli değişebilir ve araştırdığı da sadece değişimin ve
gerçeğin kendisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder